emirates_hangar_01.jpgCalismakta oldugum proje bir Joint Venture insaat projesi. Yani cok ortakli bir proje. Bu tur bir projede calismanin bircok avantajinin yaninda dezavantajlari da cok fazla. Joint Venture tarzi projeler yapilari itibariyle orgut ici catismalara diger projelere nazaran daha cok sahne oluyor.  Bu cogu zaman olumsuz bir ozellik gibi gozukse de, kisinin adimlarini daha bilincli atmasini sagliyor ve bir bakima, bulunulan ortama gore cok yonlu dusunme ozelligi kazandiriyor.

Cok ortakli insaat projelerinin karmasik yapisi bir yana, yurt disinda olmak, tum ortaklarin farkli milletlerden olmasi – ayrica butun bu milletlerden farkli olarak lokal calisanlarin projeye dahil olmasi- gibi kriterler de eklenince, is iyice icinden cikilamaz bir hal aliyor.

Ulusa gore dagilim.JPG
Joint Venture Uluslara Göre Dağılım Grafıği

Aslinda ben bu kosullari cogu zaman satranc oynarken ayni zamanda siir okumak ya da – Kyle XY’daki gibi- fiziksel guc gerektiren bir sey yaparken ayni zamanda uc basamakli sayilari akildan carpmak gibi tanimliyorum. Aynı anda, aynı ortamda en az 3 farklı dil konuşulduğunu hayal edin. Bu aynı zamanda, bir olaya üç farklı yerden üç farklı tepki alacağınız anlamına gelir. Üstelik hepsi de sizin düşüncelerinizden tamamen farklıdır. Onunuzde zaten karmasik ve zaman-kisitli gerceklesmesi gereken bir proje duruyor, bunun yaninda her projede ve her firmada var olan kisilerarasi iletisim sorunu var;  bir de buna ek olarak kulturel catismalarla karsi karsiya kaliyorsunuz.

conflict-resolutionfotosearch_57434430.jpgInsanlar yapi itibariyle kendi kulturune yakin ortamlarda bulunmayi tercih ediyor. Ayni tatlari, ayni kisisel zevkleri, ayni yasayis tarzini, ayni dusunceleri kisacasi ayni ya da yakin frekansi ariyor. (bkz. Empati) Ancak icinde bulundugumuz ortaklik durumu bir yandan taraflari bir arada uyumlu olma zorunluluguna iterken, diger yandan kulturel kosullardan dogan iletisim savaslari, kisilerin birbirinden uzaklasmasina neden oluyor. Bunun sonucu olarak da taraflar birbiri uzerinde otorite kurarak isi yurutmeye calisiyor. Aslinda benim ortaklari “taraf” olarak adlandirmam dahi, icinde bulunulan durumun acik bir gostergesi.
Yuksek lisans tezimin konusu da Insaat Sektorundeki Kulturel Catismalar idi ve bu proje benim icin deyim yerindeyse bicilmis kaftan oldu. Ama tezimi tamamlayip Yuksek Mimar unvanini aldiktan bir sene sonra goruyorum ki, projemiz daha bir cok teze ve arastirmaya konu olabilir. Bu durum bana doktora yapmayi dusundurmuyor degil :) Asil sorun ise, zaten her kosulda var olan otorite savaslarinin, kulturel faktorunun her daim gozardi edilmesi. Bunun cozumu ise basta idari personel olmak uzere, hiyerarsik duzenin her kademesinin kultur farkliliklari konusunda bilinclendirilerek, firmanin birliktelik ruhuna bu yonde bir dusunce yapisi kazandirilmasi. Ornegin bir Brezilyali, Libyali bir lokalden is istediginde “Insaallah” cevabiyla karsilasiyorsa bunun “yapmayacagim” degil, “elimden geleni yapacagim, bunun icin caba gosterecegim” anlamina geldiginin ogretilmesi. Projenin ilerlemesinin onundeki engellerden en az birinin -kulturel catismanin- ortadan kaldirilmasi ya da hafifletilmesi, suphesiz projeyi hizlandirirken, calisanlara da rahat bir nefes aldiracaktir.

Bugün akşam üzeri saat 4 sularında hepimizin mailboxına bir yazı düştü. Yazı Seyyahiya’da yıkımına karar verilen eski evlerimizin sahibinden (bkz. Evsiz Kaldık) şirkete yazılmıştı. Yazıda ev sahibinin bizi kovmadığı, aksine bizim siteyi kendi isteğimizle terkettiğimiz; hatta ev sahibini zor durumda bırakığımız, bu nedenle 1 yıllık peşin ödenen kiraların 6 aylık kısmını geri alamayacağımız gibi, üzerine bir de sözleşmeyi zamanından önce feshettiğimiz ve etik kurallara aykırı davrandığımız için tazminat talep ediliyordu. Hepimiz yazıyı, ağzımız hayretten açık vaziyette okuduktan sonra, aslında tüm senaryonun ev sahibi tarafından hazırlandığı ve gerçekte sitenin başka bir firmaya kiralanacağı dedikodularının doğruluğunu kavramış olduk. Söylentilere göre günün herhangi bir saatinde siteye gitsek, -yıkılmış evler yerine- havuzda keyif yapan birileriyle karşılaşma ihtimalimiz yüksek. Şu anda benim yazımı okuyup, ‘Yok artık, nasıl olur, hak yok mu, hukuk yok mu?’ diyenler vardır elbet. Şimdilik biz de aynı soruları soruyoruz, açıklığa kavuştuğu zaman gerekli bilgilendirmeyi yaparım. Bu arada hala ev arıyoruz. 1.5 senedir yurt dışında çalışıyoruz ve artık bu tür şeyleri normal karşılamamız gerek. Alice harikalar diyarının yeni harikaları bizleri bekliyor :)

bjk1.jpgGeçtiğimiz günlerde şirketimizin CEO’sundan bir mail aldık. ‘Zihininizde firmamızı bir ürün olarak sembolize eden en uygun kelime hangisidir?’. Mail ‘tüm şirket kullanıcıları’ olarak gönderilmişti. Yani tüm şantiyeler ve merkez ofise; yani dünyanın dört bir yanına.
2 buçuk saat sonra bir mail daha aldık. Gönderilen cevaplar için teşekkür ediyordu. İçlerinde oldukça yaratıcı olanlar vardı. Ancak asıl sorun başkaydı: Mail ‘tüm şirket kullanıcıları’ olarak gönderilmişti ki bu takriben 4000 kişi demekti, gelen cevap sayısı ise yalnızca 55’ti. Ufak bir sınava tabi tutulmuştuk ve geçenlerin oranı %1.375’ti.
Ortada bir ‘connectivity’ yani bağlanabilirlik ya da ‘responsiveness’ yani çabuk cevap vermeye isteklilik problemi vardı. Yani ölçülmek istenen, şirket politikasının anlaşılabilirliğinden çok, aradaki iletişimin seviyesiydi.
Sonradan öğrendiğimize göre bu kısacık testimizin kaynağı Beşiktaş’ın yaratıcı Çarşı taraftarıydı. Maçtan önce bir esnaf lokantasında toplanan taraftarlar o günkü maçta kullanılacak tezahuratları kararlaştırıyor ve bunu 1-2 saat içinde tüm taraftarlara -yani yaklaşık 30.000 kişiye – ulaştırıyorlardı. 30.000 kişi, kısa sürede organize olup, maçlarda tek bir vücut gibi hareket ediyordu. Bir tür YAY! hareketi gibi…
Bizim firmamızın neyi eksikti? CEO’muz da belli ki bu müthiş dinamik organizayonu gözüne kestirmişti ve firması da en üst düzeyden en alta kadar tüm çalışanlarıyla bu ruhu paylaşmalıydı. Çünkü hızlı iletişim bu çapta bir şirket için bir seçenek değil, bir zorunluluktu.
Birçok çalışanın maili aldığında neler düşündüğünü az çok tahmin edebiliyorum: Kimileri bir CEO’nun mailine direk cevap vermekten çekindi, kimileri düşünemeyecek kadar yoğundu, kimileri maili görmedi bile. Bazılarıysa sadece bu oyuna dahil olmak istemedi. Ancak asıl hedef, her zaman ‘hazır olmak’, istenildiğinde ‘orada olmak’, gerektiğinde ‘harekete geçebilmek’, yeterince ‘atak’ olabilmek gibi niteliklerin araştırılması olunca, tüm firma olarak -bu seferlik- sınıfta kaldık :)

Beşiktaş-132 Desibel

Dün itibariyle ofisten de çıktık. Taşınmaya ve koli yapmaya alışık olan site sakinleri olarak en hızlı ve organize toplanan grup bizdik. Eşyaların üzerindeki A4 kağıtlarda yeni ofisimizin planı ve isme göre eşyaları bırakmaları gereken yerler işaretli. Taşınacak evimiz olmasa da en azından yeni bir ofisimiz var. Yarından itibaren yeni ofisimizdeyiz.

1.JPG

image002.jpgOfisimizin mimari ofis olmasi dolayisiyla kagit israfi had safhada diyebilirim. Zaten bir mimari ofiste kagidin bos yere harcanmamasi mumkun degil. Ancak Turkiye’de geri donusume katkida bulunmak icin, harcadigimiz kagitlari biriktirip TEMA gorevlilerini aramamiz yeterliydi. Gorevliler gelip, geri donusume katilmak uzere kullanilmis kagitlarimizi topluyordu. Cok fazla kagit tuketsek de, en azindan vicdanimiz rahatti.

Libya’da ise durum farkli. Birkac arastirma ile, burada kagitlar icin geri donusum olmadigini ogrendik. Ilk baslarda gereksiz yere harcanan her kagida uzuluyorduk ama bir sure sonra kaniksamaya basladik, ne de olsa yapacak bir sey yoktu. Kendi adima mumkun oldugunca az cikti almaya ve hatasiz almaya calisiyordum.

image001.jpg

Gecen haftadan bu yana, bir takim sirket ici meselelerden dolayi ofise malzeme alimi, bunun sonucu olarak da kagit alimi durdu. Bir hafta icinde tukettigimiz temiz kagit stogundan sonra; dun itibariyle kullanilmis kagitlarin arka kisimlarini baski almak icin kullanmaya basladik. Vicdanimiz bir nebze olsun rahatladi :)

image003.jpg

Zorunlu geri dönüşüm procesi, Tripoli, Libya.