P1040334.JPGYani İspanya’ya hoşgeldiniz!! Bir gidip göreyim de, neler neler anlatacağım diyordum. İspanya’dan Mayıs sonu döndüğümüzden beri, aksilikler üstüste geldi. Önce Pinokyo kapandı, içindeki tüm yazılar uçup gitti, onu toparlamaya çalışırken evden atıldık. (bkz.Evsiz Kaldık) Bir süredir de yaz tembelliği olsa gerek, ekstra ihmal ediyorum yazılarımı. Ama artık daha fazla unutmadan İspanya’yı yazma vakti.
Yurtdışına çıkmaya karar verdiğim herhangi bir zamanda yaşadığım aksilikler meşhurdur. Tam gitmeye karar verdiğimiz zamanlarda domuz gribi patlak verdi. Herkes etrafta maskelerle dolaşmaya başladı. İnsanlardan ‘ne işiniz var İspanya’da, salgının en yoğun olduğu yer, sakın gitmeyin’ gibi cümleler dinledik. Ama kararlıydık, bu sefer kesin gidecektik. Derken şirketten Libya oturma izinlerimizin dolmak üzere olduğu, yenilenmesi gerektiği,dolayısıyla da vizeye başvuramayacağımız söylendi. Ona da tamam dedik, son gün bile olsa konsolosluğa gidip vize için yalvaracaktık :) Uçak biletlerini aldık, Barselona’daki otelimizi ayarladık, gezeceğimiz yerleri araştırdık. İzinden tam iki gün önce her şeyi hazırlamıştık ancak oturma izinlerimiz hala gelmemişti. Ben yavaş yavaş kaderime razı olmaya başlamışken evraklarımızın geldiğini öğrendik. Böylece Libya’daki İspanya konsolosluğuna vize için son gün başvuran ilk Türkler biz olduk. Normal şartlarda vize alma işlemi 10 gün sürerken, konsoloslukta tanıştığımız vize görevlisi bayan Asencion’un çabaları ve benim tarzanca-ispanyolcam sayesinde, uçağa binmeden birkaç saat önce vizelerimiz hazırdı.
800px-Estación_Aeropuerto_T2_del_Metro_de_Madrid.jpgSonrası hayallerimdeki gibii. Öğlen 12’de Madrid’e vardık. Her taraf İspanyolca pratiği cenneti. Aşkım bile İspanyolcayı hemen sevdi. Hiç kimsede maske yok. (Hani domuz gribi vardı?) Sağlık kontrolü, ateş ölçen filan da yok. Maskeler çantada kaldı tabi :) Nazlı’yı arayıp yol tarifi istedik. (3 yıldır Madrid’de yaşıyor) Sonra, Barajas Havalimanı’nda Madrid Metrosu’nun yolunu tuttuk. 3 günlük Madrid gezimiz başladı…

language confusıon.jpgYarım bıraktığım İspanyolca derslerine tekrar başlamaya karar verdiğim sırada, ofisten bir arkadaşım Pimsleur’ın İspanyolca setlerini tavsiye etti ve elindeki tüm cd leri verdi. En azından bildiklerimi unutmamak açısından tekrar etmek iyidir deyip aldım. Pimsleur, İspanyolca öğrenmeyi gerçekten kolaylaştırıyor. Tek yaptığım, iş saatlerinde ofiste çizim yaparken müzik dinlemek yerine bu dersleri dinlemek. ‘Duyarak öğrenme’ yöntemiyle işleyen bir sistem olduğu için, ister istemez aklınızda bir şeyler kalıyor. Yöntem basit: Tıpkı çocukluğumuzda anadilimizi etrafımızdan duyarak öğrendiğimiz gibi, kelimeleri sıkça tekrarlatarak, diyaloglar dinleterek, soru sorarak, arada boşluklar bırakıp sizden cevap bekleyerek, tahminlerde bulunmanızı isteyerek öğretiyor. Defter-kitap-kalem-kağıt gibi teferruatlara gerek kalmadığı içinde tam tembellere göre :) Bendeki set İngilizce konuşarak İspanyolca öğretiyor. Bir kelimeyi 2-3 dakika boyunca tekrarlayıp, cümle içinde kullanıp öğrettikten sonra sizden kelimeyi hatırlamanızı istiyor. Dün yine çizim yaparken ve aynı zamanda Pimsleur dinlerken yaşadığım bir hadise:

İngilizce konuşan kişi soruyor:  How do you say ‘cold water’ in Spanish? (İspanyolca’da ‘soğuk su’ nasıl denir?)
Bu sırada bir anlık boşluk bırakıp sizin tekrarlamınızı sağlıyor.
Ve istem dışı olarak ağzımdan şu kelimeler dökülüyor: Maya Fria….

Maya: Su, Arapça
Fria: Soğuk, İspanyolca

Her iki dili de (Arapça, İspanyolca) tam olarak kavrayamamış beyin, üzerine bir de İngilizce eklenince sonunda isyan ediyor :) 

Herhangi bir dili duyarak öğrenmek isteyenler için: Pimsleur Metodu