Dunyanin en prestijli mimarlik odulu olarak kabul edilen Pritzker Prize, bu yil Peter Zumthor’un oldu. Bu vesileyle, ben de Peter Zumthor’un uzun zamandir aklimda olan olaganustu Therme Vals Spa merkezinin fotograflarini sizlerle paylasmak istiyorum. Gidebilirsem kendi fotograflarimi da paylasirim :)

image005.jpg
image006.jpgimage007.jpg

Bina 1996 yilinda, Peter Zumthor tarafindan Isvicre Graubunden Kantonundaki termallerden birine, otel ve spa olarak yapilmis.

image008.jpgimage010.jpg
image011.jpg

Mistik havasi; dag-tas-su konsepti, buharli havada ortaya cikan isik oyunlari gorulmeye deger. Eğer cennet varsa böyle bir yer olsa gerek.

image012.jpg

Kaynak: Archdaily, Yapi.com.tr

Aslinda Gizmodo bu lavabonun, lavabodan cok su kaydiragina benzedigini yazmis. Ama bana ve benimle birlikte goren herkese pisuari cagristirdi. Hatta erkeklerden yorumlar geldi: ne yani sadece elimizi yikayip gidecek miyiz? gibi… Fonksiyonunu bilmem ama gorunus olarak guzel olmus iste. Isteyen istedigi gibi kullansin :)

“Leave it to an architect to create something that can’t be built.” Yani: “Inşaa edilemeyecek bir şey yaratmak istiyorsanız, bu işi bir mimara birakın.” Çin Atasözü.
Degil tabi ki. Yalnizca dun Gizmodo‘da okudugum yorumlardan biriydi. Bir mimar olarak bunu yazmam garip tabi, ama cok hosuma gitti. Bazi durumlar icin haklilik payi bile var. Herhalde bu en cok insaat muhendislerinin hosuna gidecek …
Bu arada proje yine de Çinli MAD Architects tarafından tasarlanmış. Konseptin dayandığı nokta Çin için transparan şehir planları. En büyük sorunu ise mahremiyet üzerinde pek düşünülmemiş olması.

Ben kendi adima, uykumun olmadigi – ya da en azindan yattigim zaman uyuyamadigim bir zaman dilimi hatirlamiyorum. Bugune kadar uykusuzlugu neredeyse hic yasamadim. Tam tersi acayip de uykucuyumdur. Herhangi bir yerde – yolda, sokakta, evde, barda, rahatsiz bir sandalyenin ustunde, koltukta, gurultulu bir mekanda, isikli bir yerde hatta ayakta bile – uyuyabilirim. Uyku kesinlikle insanogluna verilmis en buyuk hediyedir. Hafif flu, yumusacik bir dokusu vardir uykunun. Kus tuyu gibi hafif bir hissi vardir. Rengi de heralde ucuk mavi beyaz arasi birseylerdir. Kontrol edilemez basina buyruk bi yani da vardir ayni zamanda. Istedigi zaman gelir istediginde de hayatta tutamazsiniz, gider.

image054.jpg

Insanin yorgunluktan cani ciktiginda kendini yataga atip uyumasi da super tatlidir; yazin bir tatil gunu gunesin altinda, hafif bir esinti esliginde hamakta mayisip uyumak da. Bir de bazen en olmadik yerlerde oyle tatli bir uyku bastirir ki, oracikta kivrilip uyumak ister insan. Benim en cok basima gelen de bu cesittir zaten. Ozellikle bir seminer ya da toplanti gibi bir sey varsa kesinn gelir uykum. Bu yuzden de kahve hayatimda hep onemli yer tutmustur. Zaten okulun son zamanlarinda kafein bagimliligim had safhaya gelmisti, 2 kupa sekersiz sutsuz koyu nescafenin uzerine misil misil uyuyabiliyordum. Yaklasik 2 senedir, yani okuldan mezun oldugumdan beri nescafeden uzak duruyorum. Selulitten carpintiya kadar her turlu zarar verdigi icin ve kahvelerin en kalitesizi oldugu icin…Turk Kahvesi de en sevdigim kahvedir. Nescafenin yerini alip beni kahvesizlikten/kafeinsizlikten kurtarmasaydi ben 7/24 uyuyor olurdum.

image055.jpg

Yine de uyku uykudur, uyku kutsaldir :) Yazarken de uykum geldi, keske Garfield gibi tembel bi kedi olsam da butun gun uyusam. Uykucu sirin de olur… Ama uykucu mimar olmaz… Sadece uykusuz mimar olabilir…

Herkese mutlu uykular…

image056.jpg