Hız kesmeyen sosyal ve kültürel faaliyetlerimiz kapsamında, önceki akşam Sabratha Antik tiyatrosunda (bkz. Sabratha) bir Opera izlemeye gittik. Tripoli’deki Fransız Kültür Merkezi tarafından düzenlenen, ofisimizden topluca servisle gidilen etkinlikte Bizet ve Offenbach’ın eserlerini izledik. Hava biraz soğuktu ama konser oldukça keyifliydi. Böyle aktiviteler de oluyor yani Tripoli’de… İlgililere duyurulur :)
Month: May 2010
Kavrama Noktası
2002 yazında babamın yoğun isteği üzerine ehliyet kursuna yazılıyorum. Her şey çok güzel, kursa gidip geliyorum, üstelik bütün derslere aksatmadan katılıyorum, direksiyon derslerinde gayet güzel araba kullanıyorum.
Ekim 2002, ehliyet sınavından bir gün önce akşam evde otururken babam yanıma geliyor: ‘Hadi kalk çıkalım da son kez çalış. Yarın sınavda yapacaklarını son kez tekrar et.’ Giyinip evimize yakın bir arka yola gidiyoruz. Babam şoför koltuğundan kalkıp yerini bana bırakıyor, bu ana kadar her şey normal. Aslında normal değil, çünkü sonradan öğrendiğime göre ehliyetsiz olduğum için araba kullanmanın cezası -yanımda öğreten biri olsa bile- çok yüksek.
Her neyse ben şoför koltuğuna oturup babamın talimatını bekliyorum. ‘Arabayı çalıştır.’ Bu arada yokuştayız, öğrendiğim her şeyi damlasına kadar uygulayabilmek için. Öğrendiğim gibi yapmaya başlıyorum, kavrama noktası mıdır nedir, debriyajla gaz pedalı arasındaki o ince ayar beni öldürecek. Hafiften hafiften gaza dokunuyorum, debriyajdan ayağımı çekiyorum. Araba duruyor. Birinci, ikinci, üçüncü deneme derken ben bir türlü arabayı yerinden kaldıramıyorum. İyice sinirlerim geriliyor. Ertesi gün sınav var! Babam çok sakin, ‘tamam’ diyor, ‘tekrar dene, acelemiz yok.’ Yine deniyorum, tekrar, tekrar, tekrar…
Ben zaten ağlayacak gibiyken daha da vahim bir şey oluyor. Gece devriye gezen bir polis minibüsünün başından beri bizi izlediğini öğreniyoruz. Yavaş yavaş yanaşıp tam bizim arabanın yanında duruyorlar.
‘İyi akşamlar beyefendi, ehliyet ruhsat lütfen.’ Babam evrakları çıkarıp arabadan iniyor. Polis memuru tekrar soruyor: ‘Tam olarak ne yapıyordunuz?’ Arabanım içinden babamın cevabını duyuyorum: ‘Kızımın yarın ehliyet sınavı var, pratik yapıyorduk’. Polis memuru doğal olarak görevini yapıyor: ‘Size ceza yazmak zorundayım, kızınıza ehliyetsiz araba kullandırdığınız için. Cezası … milyon.’ (Rakamı hatırlamıyorum ama çok fazla) Babam ‘tabi, haklısınız’ diyor.
Bu sırada, zaten araba kullanamadığı için iyice sinirleri gerilmiş olan ben, zırıl zırıl ağlamaya başlıyorum. Ama öyle böyle değil, resmen çocuk gibi bağıra bağıra ağlıyorum :) Arkadan polis memurunun sesini duyuyorum: ‘Kızınız ağlıyor galiba!’ Öyle bir ağlamak ki polis minibüsünün arka kapısı açılıyor, içindeki diğer polis memurları inip beni teselli etmeye geliyorlar :
Bu kısımları resmen ağır çekim hatırlıyorum zira ağlama krizindeyim :) Hepsi başımda toplanmış beni susturmak için uğraşıyor, bir tanesi nasıl üzülmüş ‘Ağlama lütfen benim de senin yaşında bir kızım var, çok üzülüyorum seni böyle görünce’ diyor. Babam gelip bana sarılıyor, ‘korktun mu kızım, tamam bir şey yok, ağlama lütfen’ diyor. ‘öhöm ağlama lütfen rezil olduk’ diyemiyor tabi :)
Neyse ben sakinleşiyorum, ceza makbuzu babama veriliyor, ama bu sırada polislerle ahbap olunmuş, bir sorununuz olursa bizi arayın diyorlar, önümüz bayram, bayram tebriği için birbirlerini arayacaklarını söylüyorlar, vedalaşıp ayrılıyoruz. Ben hala hıçıkırıyorum, bir işi beceremedim, üstüne bir de babama ceza yedirdim diye.
Ertesi sabah saat 9 buçukta sınava giriyorum. Aynamı düzeltip emniyet kemerimi bağlıyorum. Sınavın ilk aşaması yokuşta kalkış, bir kerede kalkıyorum, biraz gidip önüme çıkan traktörü (evet traktörü) geçip ileriden U Dönüşü yapıp sağda sinyal verip duruyorum, sınavı tamamlıyorum. Her şey mükemmel, bir önceki gece hiçbir şey olmamış gibi. Sınav sonuçları açıklanıyor, 100 alıyorum.