Üniversitede öğrenciyken kongre organizasyonlarında çalışıyordum. Oldukça yorucu fakat bir o kadar da zevkli geçerdi kongreler. Günlerce uykusuz kalır, sabahtan akşama kadar koşturur yine de çok eğlenirdik.

Yine böyle bir kongre ertesinde sabah 5’te İspanyol bir grubu havalimanına bırakmış, öğlene kadar giden diğer grupları uğurlamış yorgunluktan ölmek üzereyken eve dönmek için kendimi metroya atmıştım. Yarı uyur yarı uyanık vaziyette dalgın dalgın camdan dışarıyı seyrediyor, yolun bir an önce bitmesini bekliyordum.

Beni dalgınlığımdan ilk kurtaran vagonun içindeki sessizlik oldu. Vagon inanılmaz kalabalık ve sürekli hareketli olduğu halde garip bir şekilde sessizdi. Sonra çevremdeki üniformalı ortaokul öğrencilerini farkettim. Kızlı-erkekli yaklaşık 20 kişilik bir gruptu. 3’erli ya da 4’erli halkalar oluşturmuş sohbet ediyorlardı. Bir an yeni ayılmış olmanın verdiği şaşkınlıkla öğrencilere bakakaldım. İnanılmaz mutluydular. Birbirilerine hiç durmadan heyecanlı el kol hareketleriyle bir şeyler anlatıyorlar, sonra da kahkahalarla gülüyorlardı. Ama sessiz kahkalarla.

Hepsi sağır ve dilsizdi. Birbirlerini duyamıyorlardı, sesleri de belli belirsiz çıkıyordu. Yine de  duyan ve konuşabilen çoğunluğa göre çok daha iyi iletişim kuruyorlardı. Üzerine fazla yorum yapmak istemiyorum, sadece hayatım boyunca unutamayacağım bir manzaradır. Garip ve etkileyiciydi.

signlanguageabc.jpg