Salı akşamı e2′de MadMen’in ilk sezon 3. bölümünü izledim. 2. Sezon gösterildi ama ben hep yarım yamalak seyrettiğim için baştan başlamayı uygun gördüm.


Mad Men 60′lı yılların Amerikasında reklamın altın çağında bir grup zeki adamın hikayesini anlatan (tanıtımında böyle diyor) Emmy ve Altin Kure ödüllü bir dizi.

Benim içinse MadMen, ‘Seni üzeceğimi biliyorum’ erkekleri ve genel retro havası ile, müthiş güzel kadınlar, süpper kıyafetler, şık takılar – bir de her köşe başında sigara – anlamına geliyor. Şu aralar seyretmekten en çok keyif aldığım dizi diyebilirim. Salı akşamları e2′de. Cumartesi de tekrar…

Bu grafikler de MadMen için (iPhone/Desktop) wallpaper olarak tasarlanmış. Gizmodo‘dan…

5 Yesildir, yesil Carsambadir Carsamba erkektir, Sarisin bir kiz olan Persembeye asiktir. Ama ote yandan Persembenin de cilveli turuncu bir havasi vardir…
Bir tane de Daniel Tammet ‘ten: 25, Partiye davet etmek istediginiz cinsten, enerjik bir sayidir.
Daniel Tammet aslında matematiksel sinesteziye sahip, bir otistik savant. Daniel abi, üstün bir dil öğrenme yeteneği ve olağanüstü bir matematiksel hafıza ile donatılmış. Ben kendisine sinestezi araştırmalarım sırasında Wikipedia‘da rastladım. Daniel bey kardeş, biz sinesteziklere verilen sayıları renkli algılama yeteneğinin 10 üzeri bilmemkaç milyon oranında gelişmişine sahip. Zihnindeki sayıların 10.000′li basamaklara kadar olan her birinin ayrı renk, şekil, doku ve hisse sahip olduğunu anlatıyor. Ayrıca kendisi, herhangi bir matematiksel işlemin sonucunu hiçbir zihinsel zorlanma gerektirmeden kafasında tam olarak ‘görebiliyor’.
Mesela Daniel için 289 sayısı belirgin olarak çirkin, 333 çekici ve pi sayısı güzel bir sayı. Hatta pi sayısının suluboya tablosunu bile yapmış.
Dil yeteneğine de biraz değinmek gerekirse İngilizce, Fransızca, Fince, Almanca, İspanyolca dahil daha birçok dili bildiğini iddia ediyor. Ayrıca bir dili o kadar çabuk öğrenebiliyor ki, bunu kanıtlamak için bir haftada İzlanda dili öğrenmiş.
Daniel 2006 yılında, anılarını yazdığı ‘Born on a Blue Day (Mavi bir Günde Doğmak)’ in tanıtımını yapmak için Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmiş. Tammet bir Çarşamba günü doğduğu için ve Çarşamba’yı mavi renkte algıladığı için (Halbuki bana göre Çarşamba yeşildir) kitabına bu ismi vermiş. Daniel Tammet’e sinesteziklerin aşmışı demekte sakınca görmüyorum ve hakkında araştırmalara devam ediyorum.

Bu arada ben açık sarı bir günde doğmuşum :)

Tekrar Türkiye’deyim! Bir kez daha anladım ülkem gibisi yok… Dün akşam Libya’dan İstanbul aktarmalı Antalya’ya geldik. Ailemi çok özlemişim. Ezgi’mle babam bizi havaalanında karşıladılar. Bugün Pazar olduğu için babam da evdeydi. Sabah süpper bi anne kahvaltısından sonra çıkıp buranın en büyük parklarından Karaalioğlu Parkı’na gittik. (Yemyeşil yıllık ağaçların arasından kuşbakışı falez-deniz-dağ manzarası izlenebilecek; görülmesi gereken parklardan biri. Gidilmişken çay bahçesinde semaverde çay da içilmeli mutlaka.)

karalioglu.jpg

Sonra da aynı parka yakın Atatürk Müzesi’ni ziyaret ettik. Atatürk Müzesi’ni ayrı bir başlıkta fotoğraflarla anlatmak istiyorum. Balık pazarına uğrayıp mezgitlerimizi ve tahin helvalarımızı da aldıktan sonra fırından taze ekmek alıp eve geldik. Birazdan balık ziyafeti var yani.
Bugün bir kez daha, etraftan ve kimseden çekinmeden açık havada özgürce dolaşabilmenin değerini anladım. Ülkemin havasını suyunu insanını özlemek ayrı, verdiği özgürlük hissini özlemek çok başka.

karalioglu2.jpg

“Leave it to an architect to create something that can’t be built.” Yani: “Inşaa edilemeyecek bir şey yaratmak istiyorsanız, bu işi bir mimara birakın.” Çin Atasözü.
Degil tabi ki. Yalnizca dun Gizmodo‘da okudugum yorumlardan biriydi. Bir mimar olarak bunu yazmam garip tabi, ama cok hosuma gitti. Bazi durumlar icin haklilik payi bile var. Herhalde bu en cok insaat muhendislerinin hosuna gidecek …
Bu arada proje yine de Çinli MAD Architects tarafından tasarlanmış. Konseptin dayandığı nokta Çin için transparan şehir planları. En büyük sorunu ise mahremiyet üzerinde pek düşünülmemiş olması.

Ben kendi adima, uykumun olmadigi – ya da en azindan yattigim zaman uyuyamadigim bir zaman dilimi hatirlamiyorum. Bugune kadar uykusuzlugu neredeyse hic yasamadim. Tam tersi acayip de uykucuyumdur. Herhangi bir yerde – yolda, sokakta, evde, barda, rahatsiz bir sandalyenin ustunde, koltukta, gurultulu bir mekanda, isikli bir yerde hatta ayakta bile – uyuyabilirim. Uyku kesinlikle insanogluna verilmis en buyuk hediyedir. Hafif flu, yumusacik bir dokusu vardir uykunun. Kus tuyu gibi hafif bir hissi vardir. Rengi de heralde ucuk mavi beyaz arasi birseylerdir. Kontrol edilemez basina buyruk bi yani da vardir ayni zamanda. Istedigi zaman gelir istediginde de hayatta tutamazsiniz, gider.

image054.jpg

Insanin yorgunluktan cani ciktiginda kendini yataga atip uyumasi da super tatlidir; yazin bir tatil gunu gunesin altinda, hafif bir esinti esliginde hamakta mayisip uyumak da. Bir de bazen en olmadik yerlerde oyle tatli bir uyku bastirir ki, oracikta kivrilip uyumak ister insan. Benim en cok basima gelen de bu cesittir zaten. Ozellikle bir seminer ya da toplanti gibi bir sey varsa kesinn gelir uykum. Bu yuzden de kahve hayatimda hep onemli yer tutmustur. Zaten okulun son zamanlarinda kafein bagimliligim had safhaya gelmisti, 2 kupa sekersiz sutsuz koyu nescafenin uzerine misil misil uyuyabiliyordum. Yaklasik 2 senedir, yani okuldan mezun oldugumdan beri nescafeden uzak duruyorum. Selulitten carpintiya kadar her turlu zarar verdigi icin ve kahvelerin en kalitesizi oldugu icin…Turk Kahvesi de en sevdigim kahvedir. Nescafenin yerini alip beni kahvesizlikten/kafeinsizlikten kurtarmasaydi ben 7/24 uyuyor olurdum.

image055.jpg

Yine de uyku uykudur, uyku kutsaldir :) Yazarken de uykum geldi, keske Garfield gibi tembel bi kedi olsam da butun gun uyusam. Uykucu sirin de olur… Ama uykucu mimar olmaz… Sadece uykusuz mimar olabilir…

Herkese mutlu uykular…

image056.jpg