Bu hafta Figen Siyami’yi Türkiye’ye ameliyata götürünce evde kedisiz kaldık. Aşkımla sokakta gördüğümüz kedileri beslemeye başladık. Hatta dün akşam bahçe kapısından eve girip oturma odasının önünden geçen kediyi siyami sandık. Geçtiğimiz akşam yemek yemeye gittiğimiz Corinthia Otel’in kedisine de yemek artıklarımızla besledik. Siyah beyaz desenleri olduğu için ben ona İnek adını verdim. Bir sene önce biri bana kedi sever misin filan dese herhalde oradan uzaklaşırdım. Şu düştüğüm hallere bak, yakında Elmayra gibi olacağım diye korkuyorum. Siyamisizlikten de bu resmi çizdim, ama bu çizimdeki Siyami değil, İnek…
Category: Ortaya
Maya Fría
Yarım bıraktığım İspanyolca derslerine tekrar başlamaya karar verdiğim sırada, ofisten bir arkadaşım Pimsleur’ın İspanyolca setlerini tavsiye etti ve elindeki tüm cd leri verdi. En azından bildiklerimi unutmamak açısından tekrar etmek iyidir deyip aldım. Pimsleur, İspanyolca öğrenmeyi gerçekten kolaylaştırıyor. Tek yaptığım, iş saatlerinde ofiste çizim yaparken müzik dinlemek yerine bu dersleri dinlemek. ‘Duyarak öğrenme’ yöntemiyle işleyen bir sistem olduğu için, ister istemez aklınızda bir şeyler kalıyor. Yöntem basit: Tıpkı çocukluğumuzda anadilimizi etrafımızdan duyarak öğrendiğimiz gibi, kelimeleri sıkça tekrarlatarak, diyaloglar dinleterek, soru sorarak, arada boşluklar bırakıp sizden cevap bekleyerek, tahminlerde bulunmanızı isteyerek öğretiyor. Defter-kitap-kalem-kağıt gibi teferruatlara gerek kalmadığı içinde tam tembellere göre :) Bendeki set İngilizce konuşarak İspanyolca öğretiyor. Bir kelimeyi 2-3 dakika boyunca tekrarlayıp, cümle içinde kullanıp öğrettikten sonra sizden kelimeyi hatırlamanızı istiyor. Dün yine çizim yaparken ve aynı zamanda Pimsleur dinlerken yaşadığım bir hadise:
İngilizce konuşan kişi soruyor: How do you say ‘cold water’ in Spanish? (İspanyolca’da ‘soğuk su’ nasıl denir?)
Bu sırada bir anlık boşluk bırakıp sizin tekrarlamınızı sağlıyor.
Ve istem dışı olarak ağzımdan şu kelimeler dökülüyor: Maya Fria….
Maya: Su, Arapça
Fria: Soğuk, İspanyolca
Her iki dili de (Arapça, İspanyolca) tam olarak kavrayamamış beyin, üzerine bir de İngilizce eklenince sonunda isyan ediyor :)
Herhangi bir dili duyarak öğrenmek isteyenler için: Pimsleur Metodu
Havalimani Yolcu Trafigi
Direk aprona girip ucaga gidiyorsun. Bagajini ucagin altinda muavine veriyorsun. Ucakta bos buldugun koltuga oturuyorsun. Ucreti hostese verip bileti kestiriyorsun. Inecegin duraktan once dur butonuna basiyorsun. Tabi ucaklarin on caminda gidecegi yer yaziyor ona gore seciyorsun. Yine de bu ucak nereye gider diye soruyorsun, pilot yardimci oluyor.
Yeni havalimani yolcu trafik duzeni. Zamandan, mekandan her seyden tasarruf. Nostaljik biraz.
Layıglıg Nedir?
Bugun gelen bir maili aynen aktariyorum:
Musa Ağacik, yıllardır yaptığı röportajların küçük bir bölümünü “Musa’dan Beri” adli kitapta topladı. İşte kitaptan birkaç satır.
Ağrı’da konustugu 75 yaşındaki Hacı Sıddık Bilgin diyor ki:
– Musa Bey, biz Atatürk’ü çok seviyoruz…
– Neden Atatürk’ü seviyorsunuz baba?
– Çünkü Atatürk LAYIGLIGI getirmiştir! ..
– Layıglık nedir Sıddık Baba?”
– Camiye giden camiye layıgtır, meyhaneye giden, meyhaneye layıgtır…”
– Bu mudur?
– Heee Budur…
Uyku+Kahve=Yine Uyku
Ben kendi adima, uykumun olmadigi – ya da en azindan yattigim zaman uyuyamadigim bir zaman dilimi hatirlamiyorum. Bugune kadar uykusuzlugu neredeyse hic yasamadim. Tam tersi acayip de uykucuyumdur. Herhangi bir yerde – yolda, sokakta, evde, barda, rahatsiz bir sandalyenin ustunde, koltukta, gurultulu bir mekanda, isikli bir yerde hatta ayakta bile – uyuyabilirim. Uyku kesinlikle insanogluna verilmis en buyuk hediyedir. Hafif flu, yumusacik bir dokusu vardir uykunun. Kus tuyu gibi hafif bir hissi vardir. Rengi de heralde ucuk mavi beyaz arasi birseylerdir. Kontrol edilemez basina buyruk bi yani da vardir ayni zamanda. Istedigi zaman gelir istediginde de hayatta tutamazsiniz, gider.
Insanin yorgunluktan cani ciktiginda kendini yataga atip uyumasi da super tatlidir; yazin bir tatil gunu gunesin altinda, hafif bir esinti esliginde hamakta mayisip uyumak da. Bir de bazen en olmadik yerlerde oyle tatli bir uyku bastirir ki, oracikta kivrilip uyumak ister insan. Benim en cok basima gelen de bu cesittir zaten. Ozellikle bir seminer ya da toplanti gibi bir sey varsa kesinn gelir uykum. Bu yuzden de kahve hayatimda hep onemli yer tutmustur. Zaten okulun son zamanlarinda kafein bagimliligim had safhaya gelmisti, 2 kupa sekersiz sutsuz koyu nescafenin uzerine misil misil uyuyabiliyordum. Yaklasik 2 senedir, yani okuldan mezun oldugumdan beri nescafeden uzak duruyorum. Selulitten carpintiya kadar her turlu zarar verdigi icin ve kahvelerin en kalitesizi oldugu icin…Turk Kahvesi de en sevdigim kahvedir. Nescafenin yerini alip beni kahvesizlikten/kafeinsizlikten kurtarmasaydi ben 7/24 uyuyor olurdum.
Yine de uyku uykudur, uyku kutsaldir :) Yazarken de uykum geldi, keske Garfield gibi tembel bi kedi olsam da butun gun uyusam. Uykucu sirin de olur… Ama uykucu mimar olmaz… Sadece uykusuz mimar olabilir…
Herkese mutlu uykular…